6 Mayıs 2012 Pazar

TEMİZ OLMAK İÇİN ZENGİN OLMAK GEREKMİYOR

Hani ben bazı hikayelerimde çocukluğumdan bahsettiğimde adı geçen yerler var ya  hani Dibekbaşı diyorum Agora diyorum. İşte annemle duyduk ki, hatta İzmir de son zamanlarda en çok konuşulan konu  budur, kentsel dönüşüm projesi ve Agora ve Çevresi Koruma Geliştirme ve Yaşatma Projesi adı altında bu bölgenin hem tarihi hemde sosyal yapısının aynı dokuda yeni ve güzel bir çevreye dönüşmesidir. Hatta bu proje hakkında öyle abartılı şeyler duyduk ki bazı evler tekrar yapılmış, sit bölgesi ilan edilmiş, sokaklar, lambalar yenilenmiş, tertemiz bir yer olmuş bla bla.
Annemle; tabi ben hastayken duyduk bunları, iyileşeyim de gidelim eski yerleri görelim yad edelim dedik. Bir heves yaptık, bir heyecan oldu bizde. Aniden çarşamba günü karar verdik yarın gidelim daha fazla sıcak olmadan diye.
Dinleyin şimdi  ...
Sabah kalktım bir heyecan bir heyecan ufaklığı bıraktım kreşe Konak vapuruna bindim. Annemde evden çıkmış buluşma yerimiz Havra sokağına yakın.
Havra sokağı nostaljik düz ayak bir pazardır . Sadece sokak manavlarının ve semt pazarlarının bulunduğu zamanlarda en taze sebze ve meyvelerin bulunduğu pazardı. O zamanlarda süpermarket, hipermarket gibi yerler olmadığı için İzmirde ki herkesin haftada en az bir kere alışveriş için uğradığı yerdi doğal olarak.
Biz güya Havra sokağından çıkacağız keşfe, oradan başlayacağız yani, duymuştum o sokakta yenileniyormuş. Buluştuk annemle, yürüdük Havra sokağına doğru. Sokağa girdik sağda bulunan uzun bir kapalı alan vardı orasının tadilatta olduğunu gördüm, uzandım içeri uzattım kafamı anlamsız bir şekilde katlı bir inşaat vardı Arkasında eskiden kalma ev mi desem yığıntımı desem onunla bitişikti . Sokağın sonuna geldiğimi fark etmemişim bile. Çok cansız, sönüktü.
Sokaktan çıkınca tam karşıda eskiden bir sinema vardı, sinemanın yıkıldığını  ve içinden bir agoraya dahil olan bir yapı çıktığını duymuştum duymuştum da , bu kadar büyük yapı olacağı aklıma bile gelmemişti. Devamında dükkanların aralarından geçerdik oralar da yıkılmış tarihi sütunlar çıkmış.
İzmir'in en güzel boyozlarını yapan küçük fırın, yanındaki mandıra dayımı okuldan kaçınca bulduğumuz köşedeki kahve yoktu doğal olarak. Küçük park dediğimiz yer biraz bakımsızdı. Küçük parkın tam ortasında durduk sokağı görmeye çalıştık annemle, ilk önce birbirimize belli etmeyecek bir şok yaşadık sanırım.

Sonradan anladık ki bulamayışımızın sebebi dört katlı köşesi üçgen gelen saçma bina.. O sokağa bizim taksiyle girmişliğimiz vardır ve çıkmaz bir sokaktır bindiğimiz taksiciye çıkmaz sokağa gideceğimizi söylerdik. Sokağı bulduğumuzda değil taksi, az daha yiyip şişsek annemle ikimizin yan yana yürüyemeyeceği kadar dar olmuş. Binanın istilası hissediliyordu ciddi ciddi.. Sokağı tırmanırken yerlerde ne ararsan bulunur şeklindeki pisliklerin arasından geçtik. Bir kaç evi geçip anneannemin evine geldiğimizde daha da şok oldum o bakımsızlı tamam ama bu kadar küçük değildi diye hatırlıyorum. Daha sonra aklıma geldi ben küçüktüm o zaman ev büyük geliyordu demek ki.
Ama sorun şu ki sokak çok pistii... Biz orada yaşarken herkes birbirinin kahvaltı saatini de, temizlik saatini de bilir, her sabah çıkmaz olan bu sokakta, yokuşun  başında oturan Fatma teyze "hadi hanımlar temizlik saati" diye seslenir herkes kovalarına sularını doldurur, süpürgelerini kloraklarını deterjanlarını kapar, baştan bir salınır sular o ooooo bir temizlik bir temizlik hoş kokular. Temizlik biter bir evde çay demlenir, kilimler ev temizliğinde olan sokaklara yayılır oturulur, gevrek, domates peynir zeytin, öğle yemeği ritüeline eşlik ederdi. Bu sokaklara göç eden genelde doğudan gelen aileler Büyük şehire uyum sağlayamadılar. Bence orada kazanamadıkları için geldikleri, bu büyük şehir, kazandıklarının daha fazla harcamalarına neden olunca yoksulluk oranlarında bir değişiklik olmadı. İyi güzel ama, temiz olmanın, fakirlikle zenginlikle alakası yoktur ki!!!
Bu yukarıda gördüğünüz evin tam karşısında geniş avlulu ikinci katında altı odalı bir ev vardı, yıkılmış, ilk gelen aileler bizim sokakta oraya yerleşmişti. O zamana kadar hiç sorun olmayan bu sokakta, her akşam evlerimizin kapısında ya pislik bulurduk yada akşamları tacizde bulunurduk. Koca karpuzları kapımıza fırlattıkları akşam bütün aile oradaydık ve eniştem anneanneme "Anne senin buradan taşınman gerek artık burası bizim değil demişti" Ayşe ablam bu laftan sonra yukarı kata çıkmış arkasından  bende yanına gitmiştim. Ayşe ablam dumanlı gözlerle kemanını kutusundan çıkartıken "demek buradan gitme zamanı geldi ha Cemrecim dedi" kulağımda çok hüzünlü bir ses bırakmıştı. Bu evle ilgili son hatırladığım şey budur.
Anneanneme hemen başka ev bulma telaşında artık evimizden ne pişi kokuları ne de Ayşe ablamın keman sesleri duyulur oldu.....

4 yorum:

Profösör dedi ki...

Ben de Tire'ye gittiğimde çocukluğumun geçtiği yerleri tek tek ziyaret ederim. Çocukluğumu ve masumiyetimi yaşarım. ben de eski tire'yi seviyorum. Nedense millette istasyon aşkı başlamış. Katlarda oturma merakı. Oysa hapisaneden farkı yokki. Taş döşemeli bir avluda incir ağacının ya da erik ağacının altında, hanimeli çiçeklerinin kokuşunu içine çeke çeke ne güzel kahvaltılar yapılıyor.

Unknown dedi ki...

evet kesinlikle katılıyorum profösör.. Hayatın tadını anladığın anlar vardır mesela kahvaltıyı apartmanda oturuyorsan balkona yapmaktır İzmirliler için çiçekler mesela,bahar geldiğinde çicek dikersin mesela bunlar beni heyecanlandırır..

Adsız dedi ki...

Thank you for the good writeup. It in fact was a amusement account it. Look advanced to far added agreeable from you! By the way, how could we communicate?
HTTP://www.KneeNeckBackPain.com/

Adsız dedi ki...

Thank you for sharing. Not to many people in your position are so gracious. Your article was very poignant and understandable. It helped me to understand very clearly. Thank you for your help.