26 Nisan 2011 Salı

KIRMIZI PABUÇLARIM

Geçtiğimiz günlerde kileri düzenlerken büyük kızıma 99 de aldığım kırmızı nubuk ayakkabıları buldum açtım, baktım, düzenleme bittikten sonra kaldırmak için, başka bir yere koydum, bir sürü şeyi düzenledim işim bitti her şeyi yerleştirdim, ayakkabıları yerleştirmek için etrafa baktım ayakkabıları bulamadım. Herhalde kaldırdım diye düşünerek üzerinde durmadım kilerin kapısını kapattım çıktım. Düzen manyaklığı var ya, aklıma geldikçe acaba şunun içine girmiş midir, şurada mıdır, burada mıdır, diye düşünürken, dün ayakkabı  küçük kızımın bebek arabasının selesinin içinde buldum iyimi? Demek ki ayakkabıyı alıp oraya koymuştu e doğal olarak kendinin zannediyor. Eğildim aaa buradaymışlar dedim, küçük kızım ''o binim'' dedi numarasına baktım şu an kullandığı numara ile aynı''e iyi senin olsun zaten senin için saklamıştım'' dedim... I ıh, onun için saklamamıştım, ya tabi belki bir kızım daha olur diye bir ihtimalle saklamıştım, ama esas nedeni  99 de kifidis denilen, acımasız kol fiatları bulunan ayakkabıcıdan  evet o zaman ki para birimiyle 75 milyona alınan ayakkabıyı atma,yada başkasına verme cesaretinde bulunamamamdı..İyi olmuş iyiki de vermemişim yada atmamışım.. Neysseeee bağcıkları nı atmışım sanırım ''ama bu ayakkabının bağcıkları yok bebeğim hemde bunun boyanması gerekli bunları boyatalım mı '' diyerek ayakkabı tamircisine  girdik. Tamirciye  işte bir nabuk boyası yapın birde aynı renk bağcık dedim ne kadar olur bilmem ne derken küçük kızım  ''hayıy bıyakmaaaam o biniiimmm vey tabımııı binim '' diye tepinmeye başladı ayakkabıcı bir şeyler dedi, ben dedim ikna olmamasına rağmen dudaklarını büzüp çok önemli bir şeyini teslim etmiş gibi bir bakış attı, arkasını isteksizce döndü çıktık oradan.
Yolda yürürken çocukken benim de böyle bir ayakkabı için ağladığım aklıma geldi. Babamın kemer altındaki dükkanının yakınında havuzlu pasaj diye bir yer vardı.  Yarı aydınlık, yarı yaranlık pasaj düşünün, ortasında üçgen bir yer, ayaklarınızı soksanız ancak bileğinize gelecek küçük mavi fayanslı, fıskiyesi olan bir havuz.  O pasajda çocuk ayakkabıları satan Yakop amcanın dükkanı geldi aklıma..Üst üste dizilmiş orta katından çıkan kutunun üstündeki modellere bakar arasından babam seçer birde şuna baksın Yakup bey derdi. Her bayramda aldığım parlak kösele ayakkabılar o ayakkabılarla uyumam, hep gözümün önünde..Şimdiki ayakkabılara benzemez hiç onlar, daha özenli, daha sağlam el nuru ile yapılmıştır...Çok küçükken hep babamla gidip seçerdik ayakkabılarımı  kışın kırmızı, siyah, baharda krem, yazın açık beyaz seçerdim biraz büyüyünce babam kendim gidip seçmeme izin verir ''hadi git Yakop amcandan ayakkabını seç ben parasını sonra öderim'' derdi..E tabi gidip her seferinde kırmızı olmasına isyan etti, annem en sonunda kızım ginemi kırmızı deyip değiştirmeye gitmiştik o zamanda başka modellerin, renklerinde güzel olabileceğini keşfetmiştim...Olsun fark etmezdi, onlar benim için çok güzellerdi, gece ayakkabılarımla yatarken o kösele kokusu beni çok heyecanlandırırdı..Sabah bayram heyecanı, ayakkabıların yeniliği, başucu çivisine asılan yeni elbiseler...
Bayramlarda ziyarete gidilir ya o zamanlar sanki daha çok ulaşıyordu insanlar birbirine sanırım, dedemler hayattayken babamın kasabasına giderdik. Gine bir bayram babaanemlere gittik, ayakkabılar dışarıda çıkarılır sonuçta köy evi sokak girişli evin dışında bırakılır ayakkabılar, dışarıda bıraktığım ayakkabılarımı giyip oynamak için çıktığımda bulamadım. Hemen anneme doğru koşup ''ayakkabılarım yok'' diye bağırıp ağlamaya başladım..Ne? nasıl? derken benim katıla katıla ağlamam, babamı en sonunda çileden çıkartıp, kasabanın çocuk ayakkabıcısı bulunup, dükkan açtırıldı, oradan benzemese de bir benzeri hıçkıra hıçkıra burun çekilerek seçildi daha sonra sakinleşildi..Dönüşte dedeme de dondurma aldırıp eve doğru  rahatlayarak gittim.
İçime bir kor düştü off  babacım yaşlandı yaa.......

9 yorum:

Profösör dedi ki...

Allah hepize kolaylık kolaylık versin.. Güzel yazıydı. kendimi buldum bu yazıda..

Unknown dedi ki...

Yeniler bilmez profösör, bizler biliriz kösele ayakkabı kokusunu....

Profösör dedi ki...

Ben tire'nin köyünde çocukluğum geçerken giydiğim ayakkabı naylon idi. Sonraları babam ilk kösele ve deriden yapılmış potinimi aldı. Potinim kahverengiydi. Daha sonraları babam ayakkabı almadan önce benim ayağımı sabit kalemle bir kağıda çizer. Kontürle ayağımın sınırları belirlenmiş olurdu. Sonra da köyden Tire 4 ye gittiğinde bir ayakkabıcımız vardı. Ondan bana aykkabı alır getirirdi. Bizim ayakkabıcımız bize veresiye verirdi ayakkabılarımızı. Tütün hesabında,yılsonunda borcumuzu öderdik ona. Bu iyi insanın iki lakabı vardı. Kara mehmet ve Kabak mehmet. Bu ayakkabıcımız hem karaydı, hem de başı usturayla kazınmıştı. Yıllar sonra elini öpmeye gittim.

Nil dedi ki...

benim hiç kırmızı ayakkabım olmadı :(

P.S dedi ki...

kırmızı ayakkabı diyince aklıma emrahın kardeşi gülcanın ayakkabıları geldi:)

Unknown dedi ki...

hangi emrah küçük emrah mı??

Unknown dedi ki...

profösör: babamın anlattıkları şeyleri anlatıyorsunuz biliyormusunuz...biz o kadar fakirlik görmedik ama tek bir ayakkabıyı eskiyinceye kadar giyerdik...şimdi her kıyafetin altına bir ayakkabı istiyorlar...

balböcükleri dedi ki...

bir ara kifidis rüzgarı vardı ve gerçekten çok pahalıydı.benimde kıyamadığım zamanlar oluyor

Unknown dedi ki...

hı hı kol sentırr fiatlar...